EBÛ ZERR EL GIFÂRÎ (r.a)
Ebû Zerr (r.a), Ilk müslümanlardan Benû Gifâr kabilesine mensub olup doğum tarihi bilinmemektedir.
H. 31 (M. 651/652) yilinda Mekke ile Medine arasinda bir yer olan er-Rebeze'de
vefât etmistir.
Ebu Zer,hazretleri,İslam peygamberi ile birlikte
Mekke'den Medine'ye hicret eden Muhacir Müslümanlardandır.
Ebû Zerr (r.a)'in ismi ve babasinin adı hakkinda
kaynaklarda çesitli isimler zikredIlmektedir. Bazi eserlerde isminin Cündüb b.
Cenâde b. Seken, bazi eserlerde Seken b. Cenâde b. Kavs b. Bevaz b. Ömer olarak
zikredIlmektedir. Bazi eserlerde ise Cündüb b. Cenâde b. Kays b. Beyaz b. Amr
olarak zikredIlmektedir. Bu sonuncusunun daha dogru olmasi muhtemeldir. Zira
annesinin künyesi Ümmü Cündüb'dür (Ibnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, Vl, 99-101).
(Arapça: جُندب بن جَنادة),
lakabı Ebu Zer, Ebu Zer el-Gifari (Arapça: أبو ذر الغفاري) İslam'ı ilk kabul
eden sahabilerden biriydi. İslam Peygamberi Hz.Muhammed(s.a.s)
kendisine Abdullah adını vermiştir. Beni Gifar kabilesindendi. Doğum
tarihi bilinmemektedir.
Hz. Cündüb b. Cenâde'nin künyesi Ebu Zerr'dir. Islâm
tarihinde isminden ziyade bu künyesi ile meshur olup bununla anIlmaktadir.
Lâkabi ise Mesîhu'l-Islâm'dir. Bu lâkabi ona Hz. Muhammed (s.a.s) bizzat
vermistir. Ebû Zerr el-Gifârî'nin kabilesi ve ailesi genellikle câhiliye
devrinde yol kesmek, kervanlari soymak ve eskiyalik yapmakla taninirdi. Ebû
Zerr,cesareti ve atilganligi ile o kadar büyük bir söhret yapmisti ki, ismini
duyan, oldugu yerde korkudan titrerdi.
Genç yastaki Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire
degiserek meslegini birakip haniflerden oldu. Islâm'in henüz zuhur etmedigi bir
zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafindakilere, "Allah'tan baskasina
Ibâdet edIlmez. Putlara tapmayiniz, onlardan hiçbir sey Istemeyiniz!"
demeye basladi. Böylece hak yolunu bulmus ve lebbeyk demisti. Bu husustaki
ifadesine göre, müslüman olmadan üç yil evveline kadar kendine mahsus bir
sekilde Allah'a Ibâdet ettigini ifade etmistir.
Ebû Zerr (r.a.), Islâm daha duyulmadan hakkin dâvetine
cevap veren ve ruhen iman eden büyük sahâbîlerden biridir.
Ebû Zerr hazretlerinin Islâm ile müserref olmasi basli
basina bir olaydir. Söyle ki: .
-Bir gün, Gifârogullari kabilesine mensub bir kisi,
Mekke'den kendi kabilesine döndügünde dogru Ebû Zerr'e gitti ve Mekke'de bir
zatin zuhur edip kendisinin peygamber oldugunu iddia ederek Insanlari yeni bir
dine dâvet ettigini ve Cenâb-i Hakkin vahdâniyeti hakkinda halka talimatta
bulundugunu haber verdi. Ve bu isi tahkik etmesini ilâve etti. Kabiledasinin
vermis oldugu bilgileri dikkatle dinleyen Hz. Ebû Zerr, karsisindakinin sözleri
bittikten sonra:
"Cenâb-i Hakka yemin ederim ki, bu zat,
iyilikleri ögrenmeleri ve kötülüklerden sakinmalari için halka nasihatler
yapmaktadir" dedi.
Bu konusmadan kIsa bir süre sonra Ebû Zerr Mekke'ye
gitti. Bu sirada Hz. Muhammed'in Mekke'deki durumu çok kritik oldugundan,
ashabi onu büyük bir titizlikle koruyor ve bulundugu yeri hiç kimseye
açiklamiyorlardi. Ebû Zerr Hz. Peygamber'i kime sorduysa bir cevap alamadi.
Çaresiz Kâbe'ye gitti. Zemzem suyundan içerek biraz rahatladi. Tekrar Hz.
Peygamber'i aramaya çikti. Yine kimseden bir cevap alamadi. Bu arada tesadüfen
karsisina çikan Hz. Ali'ye sordu ise de yine bir cevap alamadi. Birkaç gün
böyle geçti.
Nihâyet kendisinin Rasûlullah'in nübüvvetini ve onu
aradigi hususu Rasûlullah'a bildirilince önce sekli semâili ve durumu tetkik
edildi. Sonra zararsiz bir kimse oldugu anlasilinca Hz. Ali vasitasiyla Hz.
Peygamber'e götürüldü. Rasûlullah ile yaptigi kIsa bir konusma ve görüsmeden
sonra kelime-i sehâdet getirerek Islâm'a girdi. Artik bu günden itibaren bütün
kuvvet ve kudretiyle bütün ask ve sevkiyle, bütün cesaret ve secâatiyle Islâm'i
yaymaya ve ögretmeye basladi. Ebû Zerr (r.a.) kardesi Uneys (veya Enis'in) de
Islâm'a girmesini sagladi. Kabilesinde de Islâm'a dâvet faâliyetlerine giristi
ve birçogu onun eliyle müslüman oldu. Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden
sonra meydana gelen Bedir, Uhud, Hendek ve diger gazvelere katildi. Tebük
gazvesinde Islâm ordusu hazirlandigi zaman Ebû Zerr gecikmis; devesinin
bitkinligine ragmen Rasûlullah'in ardindan yürüyerek Tebük seferine katIlmisti.
Mekke fethi sirasinda kendi kabilesinin sancaktarligini yapmistir. Ebû Zerr
(r.a.) tabiaten fakir, zâhid ve inzivâyi seven bir sahâbî idi. Dünyaya hiç
deger vermezdi. Bundan dolayi Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine Mesîhu'l-Islâm
lâkabini takmisti. Nitekim Ebû Zerr (r.a.), Rasûlullah'in irtihâlinden sonra bu
lâkaba uygun olarak dünya ile alâkasini tamamen keserek inzivâya çekildi.
Medine'nin bagi bahçesi onun için bir harabeden baska birsey degildi. Hele Hz.
Ebû Bekir (r.a.) de vefât edince Ebû Zerr (r.a.) tamamen içine kapandi.
Yüregindeki acilara tahammül edemez hale geldi. Medine'den ayrilip Sam'a
yerlesti.
Hz. Osman (r.a.) devrinde fetih hareketleri oldukça
genislemis ve bu yüzden fethedilen bölgelerin gelenekleri de Islâm'a etki
etmeye baslamisti. Bunun neticesi olarak emirler, sâdelikten ayrilarak dünyevî
bir yasantinin içerisine girmislerdi. Saraylar, köskler, konaklar yapIlmaya.
Hizmetçiler tutularak isler onlara gördürülmeye baslanmisti. Rasûlullah'in, Hz.
Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinin sâdeligi unutulmustu. Bu sâdeligi
unutmayanlardan birisi de Ebû Zerr (r.a.) idi. O, sâde yasayisini sürdürmekte
isrâr ediyordu. Mal ve servet biriktirme hirsi yoktu. Debdebeli bir hayat
tarzini seçenlere gereken ikazlari yapiyor; bu durumun onlara kötülükten baska
birsey vermeyecegini, bir gün bunlarin hesabinin sorulacagini söylüyordu. Ve
sik sik delil olarak: "Altin ve gümüs depo edip Allah yolunda
sarfetmeyenlere elim azabi müjdele..." meâlindeki âyeti okuyordu. Hz.
Muâviye ve emirlerinin yasantilarini sürekli elestiriyordu. Bu yüzden Sam'da
fesat çikardigi iddiasiyla Ebû Zerr (r.a.), Hz. Osman (r.a.)'a sikâyet edildi.
Hz. Osman, Ebû Zerr'i Medine'ye çagirdi. Hz. Ebû Zerr Medine'ye geldikten sonra
Hz. Osman'a, "Benim dünya malina ve dünya metama ihtiyacim yoktur!"
diye haber gönderdi. Hz. Ebû Zerr'in Medine'ye gelisi halk üzerinde büyük bir
tesir ve hayret icra etti. Fakat Ebû Zerr, Medine'de fazla kalmayarak Mekke
civarinda bulunan Rebeze mevkiine giderek oraya yerlesti. Onun bu hareketini
Hz. Osman da tasvib etti. Hz. Osman ona birkaç koyun ve bir deve verip bunlarla
geçimini saglamasini söyledi.
Medine'de âsiler Hz. Osman aleyhine faâliyetlerde
bulunduklari zaman Ebû Zerr'i bu ise karistirmak Istedilerse de bir kenara
çekilip âsilere bu firsati vermedi. Ebû Zerr, Rebeze'de çok sIkintili günler
geçirdi. Evi harab olmus, sirtinda elbise kalmamisti. Ailesi elbiseden
bahsettikçe, o "bana elbise degil, kefen lâzim" diyordu. Nihâyet
hastalandi. Ölecegini anlayan esi, kefeni dahi olmadigini söyleyerek ne
yapacagini ve kendisini nasil defnedecegini hem düsünüyor ve hem de Ebû Zerr'e
düsüncesini açikliyordu. O ise yattigi hasta yatagindan biraz dogrularak esine,
üzülmemesini, Mekke tarafindan bir kâfile gelmedikçe ölmeyecegini, zira bu
kâfile ile gelen bir gencin kendisine kefen getirecegini anlatip arada sirada
hanimina "Bak bakalim, ufukta toz bulutu görüyor musun" diyordu.
Nihâyet H. 31 (M. 651-652) yilinda bir gün ufukta bir
kervan gözüktü. Kervan konakladiktan kIsa bir süre sonra Hz. Ebû Zerr dâr-i
bekâ'ya göçtü. Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazini
kildirarak Rebeze'ye defnetti (Hayreddin Zirikli, el-A'lâm, II, 140).
Uzun boylu, esmer, genis omuzlu ve saçlari beyazlasmis
haliyle Hz. Ebû Zerr bir âbide gibi idi. Vefâtinda geriye harab bir ev ile üç
koyun ve birkaç keçiden baska birsey birakmadi.
Ebû Zerr (r.a.), ashâb tarafindan "ilim
deryasi" sifatiyla vasiflandirIlmisti. Çünkü bilgi edinmek için Hz.
Peygamber'e sik sik sorular sorardi. 0man, ihsan, emir, nehy, iyilik ve kötülük
hakkinda ne varsa hepsini Rasûlullah'a sorarak ögrenmisti. Her hareket ve
isinde Resûl-i Ekrem'e tâbi oldugunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve
sâde yasardi. Âbid, zâhid idi. Hakki söylemekten çekinmez ve korkmaz idi. Ebû
Musa el-Es'âri'yi ise yasayisindan dolayi çok severdi ve ona, "Sen, benim
kardesimsin" derdi.
Ebû Zerr (r.a.), yaratilistan hak sever bir sahâbî
idi. Ümmet arasinda meydana gelen fitne ve fesatlara karismaktan son derece
sakinirdi. Hz. Osman'a muhâlif olmasina ragmen, etrafin sIkistirmasina mukâbil
bitaraf kalmistir. Hz. Osman'a ve Hz. Muâviye'ye muhâlif olarak taninirdi.
Fakat bütün bu muhâlefetlerine ragmen onlara karsi gelmedi. Kendisine arzu
etmedigi birsey teklif edildigi zaman, zâhidlere mahsus bir edâ ile ve güler
yüzle, hos sohbetligini de ileri sürerek reddederdi. Ebû Zerr, pek az sayida
fetvâ vermistir. Zira bu hususta çok titiz davranirdi. Ancak hakli bir meselede
halifeye karsi gelmekten çekinmezdi. Hz. Ebû Zerr'in oglu, sagliginda vefât
etmisti. Geriye yalniz bir esi ve bir kizi kalmisti (M. Asim Köksal, Islâm
Tarihi, Mekke Devri, s.177-180).
Türkiye'de, Adıyaman ilinin Ziyaret köyünde Ebu Zer'e ait olduğu iddia
edilen, Osmanlı Sultanı IV. Murat tarafından Bağdat Seferi dönüşünde inşa
ettirilmiş olan bir türbe bulunmaktadır.
Kaynak: Şamil İslam ansiklopedisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder